• 31. istanbul film festivali'nde sunulan cedric kahn filmi.

    "daha iyi"nin ne denli kaygan bir şey olduğunu anlatıyor.
  • hayat filmlerde olduğu gibi değil diyen bi' film. izledikten sonra gerçekten mutlu hissettim kendimi, ama mutlu hissettiğim için sırf, suçlu da sayılırdım.

    --- spoiler ---
    film zaten "tam da filmlerde olmasına alışık olduğumuz" türden bir aşk hikayesi ile başlıyor. işte daha ilk görüşmeden bi' şeyler içelim teklifi, ilk geceden aşık olduğunu anlamalar falan. şef olmak isteyen kahramanımızın köhne bir yer görüp "uuuf burayı da ne biçim düzenler ederiz çok şahane bir restoran olur ben de şefi olurum" hayaliyle işte dedim, burası böyle ciks bir yer olacak, gelen giden uuf zengin ve mutlu olacaklar diye filmin devamını yazdım bile. çünkü bu bir film. oysa film gibi değildi işte. hatta, izlemeye alışık olduğumuz aynı tarz filmlerin gerçekte nasıl işleyebileceğini gösteriyordu adeta. yapamadılar o yeri öyle. aksine borç harç içine girdiler. içindeki mobilyaların bedavaya gelmesine rağmen tepelerine kadar borca battılar. kadın para bulmak için başka bir yere çalışmaya gitti. orada da zengin olup dönmesini beklerken, dönemedi. hayattı çünkü bu ve filmlerdeki gibi değildi.
    --- spoiler ---

    daha iyi bir hayat her zaman düşlüyoruz ama ne şekilde karşımıza çıkacağını bilemiyoruz işte.
  • paranın gözü kör olsun diye söylenmeden edemiyorsunuz filmi izlerken. anlatılanlar fazlasıyla olası. oluyor, yaşanıyor gerçekten dünyanın çeşitli yerlerinde, benzer şekillerde.
    film mutlu başlıyor, sonra üst üste her şeyin ters gitmesiyle içinizi daraltıyor. arada yann ile süleyman sahneleri var onca karanlık içinde gülümseten ama yetmiyor. sonunun beyazlıklar içinde gerçekten mutlu bittiğine inanmak istiyorum.
  • nedense the pursuit of happyness'a benzettiğim, onun kadar da güzel film. tek farkı hollywood filmi olmaması ve tabii ki dilinin fransızca olması.

    ha bi de guillaume'cuuma aşçılık yakışıyorr. bu adam yaşlanmasın hiç.
  • parasızlığın, çaresizliğin ne olduğunu iç acıtarak anlatan başarılı bir fransız filmi...herkesin şanslı doğmadığı gerçeğini her saniyesinde öyle bir hissettiriyor ki insanın boğazı düğümleniyor izlerken...daha iyi bir hayat için fransa'dan kanada'ya uzanan üç hayat hikayesinden çok daha fazlası var bu filmde...kurduğumuz hayallerin bu hayatı yaşanabilir kıldığını, bizi umutlarımızın hayata bağladığını bir kez daha fark ettiriyor bu yapım...
    kesinlikle izlenmeye değer...
  • izlemesi keyifli bir film. küçük ama iyi iş çıkarmış bir kadrosu var.

    --- spoiler ---

    zaman zaman gerse de en azından mutsuz sonla bitmedi gibi ya, en çok ona sevindim.

    --- spoiler ---

    guillaume canet hep aşık adamı, hep duygusalı oynasın evet.
  • hayat kadar gerçek, ölüm kadar acı bir film; bir son değil, aksine yeni bir başlangıç..
  • kimi yönetmenler "zaten hayat zorluklar, acılar, kötülüklerle dolu. bir de filmleri bunlarla, yani acılarla doldurmayalım" deyip kuşlar böcekleri anlatırlar. onları da severiz tabi. kimileri de gerçekçiliğin dibine vururlar, hayatı bütün gerçekçiliği ile perdeye taşırlar. bu film de o gerçekçi filmlerden. keyif vermiyor haliyle ama epey sürükleyici. başlar başlamaz izleyeni filme bağlıyor. daha başlangıcında bir soruna değiniyor film. iş bulamadığı için tecrübe kazanamayan yann, nadia'ya bu kısır döngüden bahseder. iş bulamadığı için tecrübeli olamayan yann tecrübeli olmadığı için iş de bulamaz! çık çıkabilirsen işin içinden. iş verin ki tecrübeli olsun. neyse. film sıkça belirtildiği gibi tam amerikan romantik filmleri gibi başlıyor. "yakışıklı" bir eleman ilk görüşte aşık olduğu "güzel" kızı dakikasında yatağa atar. sonra "bir şekilde" para bulup güzel bir mekanı adam ederler. gelecekleri parlaktır. yann şef olacak, ilk sene mekan tıklım tıklım dolacak, borçlarını ödeyecek ve mutlu mesut yaşayacaklar. adeta amerikan rüyası. ama işte hayatta her şey bu şekilde ilerlemiyor. yann da hızla dibi görür. vatoz gibi de yükselmez. film fazlasıyla etkileyici. yann'ın ne yapacağını bilmez halini görünce, nadia'nın kanada'daki hikayesini öğrenince duygulanmamak zor. filmin duygu sömürüsü yapmaması en büyük artılarından. bu hikayeyi çağan'a ver, bir kutu mendili bitirirsin izlerken. anlatılanlar zaten acı, zaten duygusal şeyler, tanık olduğumuz, bildiğimiz şeyler. bir de bunları anlatırken ağlatmaya çalışmak, bunun için müziği bağırtmak bana doğru gelmiyor. bu filmde neyse ki bunlar yapılmıyor.

    guillaume canet roma film festivali'nden ödülle dönmüş. hak etmiş ödülü. oldukça iyi bir performans sergilemiş. keza leila bekhti de iyiydi.
  • sanirim yazacaklarimin tamami --- spoiler --- iceriyor...

    filmin 27. dakikasinda durdurdum... ızlersem devamini yazarim; ama simdide sinir oldum.

    kohne bir yer bul. ıhtiyac olan paranin tamamini ustelik kredi ile karsila. pembe hayaller... akla zarar ya simdilik bakalim...

    ıyi yemek yapmak restoran isletmek icin yeterli degildir; hele de bir gr finansal bilgiye sahip degilken.... cebinde 5 kurusun yokken bi suru kredi cekip ustelik de standartlara uymayan bi restoran insaa ettirirsen boyle olur.

    sosyal hizmetleri calisani olan kadin gerekli uyariyi yapti; "bu yaptiginiz düpedüz intihar. eger simdi vazgecerseniz kar bile elde edebilirsiniz; aksi takdirde ölene kadar borc icinde yuzersiniz"...

    evet hayat filmlerdeki gibi degil....

    edit: izlemeye devam ediyorum adamin dengesi gittikce bozulmaya basladi.

    sevgilisine şiddet uyguladi. onune gelen herkesten borc istemeye basladi; fakat hala durmak bilmiyor.

    edit: film bitti... adamın is hayatiyla sorunu olabilir. ticari zekası yeterli olmayabilir; ama saglam adammis. suleyman'i bırakmadi ve kadin icin de elinden geleni yapti. ticari zeka mi yoksa insanlik mi derseniz; kesinlikle insanlik; ikisi birden olursa super olur tabi...

    --- spoiler ---

    hayat filmlerdeki gibi degil; yere saglam basmak ve gercekci olmak lazim. ticari zekaniz yeterli degilse maasli calisin. iş kurma arifesinde de boyle bi film izlemeyin; kesinlikle vazgecersiniz; vazgectim gibi....
hesabın var mı? giriş yap